YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel

‘Yıllarca 2 Teneke Buğdaya 1 Yıl Tıraş Yaptım’

29 Kasım 2015 tarihinde eklendi

O Çanakkale’nin en eski berberlerinden. Bu mesleğe 1954 yılında, yani bundan tam 60 yıl önce başlamış. Aslında okuyup iyi bir mevkide çalışmayı çok istemiş. Fakat ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için ilkokulu bitirmesine rağmen ortaokul ve liseyi okuyamamış. O da ailesinin geçimini sağlamak için berber olmaya karar vermiş. 1954 yılında başladığı mesleğinde en iyi yere gelebilmek için yıllarca çaba sarf etmiş ve bunu da başarmış. Yokluk içinde yaşanılan 1950’li yıllarda köylüleri 2 teneke buğdaya 1 yıl boyunca tıraş etmiş. Çanakkale’de yıllarca Berberler ve Kuaförler Odası Başkanlığı görevini de yapmış. Çanakkale’nin adeta mühürsüz muhtarı olarakta bilinen duayen Berber Hasan Hüseyin Öncü, “Çanakkale’de benim tanıdığım kişi sayısı o kadar fazla ki, bana kimi sorsalar bütün bilgilerini kendilerine söylerim. Bu özelliğim sebebiyle de çoğu kişi bana “Çanakkale’nin Mühürsüz Muhtarı” ismini taktı. Bu isimden de gurur duyuyorum” diyor. Bugün web sitemizde sizlere Çanakkale’de berberlik mesleğine ömrünü adayan Hasan Hüseyin Öncü’yü tanıtmak istedik…..

ÖZEL RÖPORTAJ: Ayhan ÖNCÜ/ÇANAKKALE
E-Mail: info@canakkaletravel.com

 
*Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
- 1 Şubat 1943 yılında Çanakkale merkeze bağlı Musaköy’de doğdum. Babamın adı Halil, Annemin adı ise Binnaz. Babam Hicri Takvime göre 1319 yılında Bulgaristan Kırcali’de doğup, oradan Çanakkale merkez Özbek Köyüne gelmiş. 1. Dünya Savaşının en yoğun döneminde de göç edip Çanakkale’ye gelmişler. Babam Musaköy’e ilk geldiği zamanlarda, bize anlatılana göre Eyüp Balcı isminde köyde yaşayan bir vatandaşın kız kardeşi ile evlenmiş. Şu anda onun ismini hatırlamıyorum. O dönem hastalık nedeniyle eşini ve kızını kaybetmiş. Sonrasında da annem ile evlenmiş. Annem Binnaz da Çanakkale’nin ve Musaköy’ün yerlisi. Bu arada annem 5 aylıkken babası Çanakkale Savaşlarına katılıyor. Annem 5 aylıkken dedem cepheden geliyor ve annemi bir kez görüyor ve sonrasında da şehit düşüyor. Orada yatan 250 bin şehitten bir tanesi de dedem olduğunu için büyük gurur duyuyorum. Köyün en garibanlarından bir aile olarak gözüküyormuş bizim aile köyde. Babam kısa süre orda köy koruculuğu ve o yıllarda ağa niteliğindeki başka ailelerin yanında hizmetkarlık da yapmış. Babam orada köyde lakapları ile ünlü Bakla deresi mevkiinde 1 tane , Kayadere Köyünde 3 tane, Başdeğirmen, Orta değirmen ve Musaköy’ün yanındaki 2 değirmende de değirmenci olarak çalışmış. Ayrıca babamın 3 tane balıkçı kayığı varmış. O günkü günlerde balık tutma usulleri çıra yakılıp ışık yapılıp, zıpkınla balık avlanırmış. Yine o yıllarda dinamitle de balık tutulurmuş. Babam onları da yapmış. 1943 yılında ben dünyaya gelmişim. Ayrıca 1947 yılında da kardeşim Kerim dünyaya geldi. O yıl içinde sünnet olacaktık. Sünnet olacağım sene babam Ezine Bahçeli köyünde Ezine’nin yerlisi olan Harman Makinesinin sahibi Emrullah’ın Harman Makinesinde kaza neticesinde demet verilen yere düşmüş. Ve makineden ayakları kıyma gibi çıkartılmış. O gece sonrasında da hayata gözlerini yummuş.”
* Babanızın hayatını kaybetmesinin ardından yaşam koşulları çok zorlamıştır sizi ve ailenizi….
-  Tabiî ki babamın vefatının ardından bir boşluğa düştük diyebilirim. O  andan itibaren bizim farklı bir yaşam çizgimiz ortaya çıktı. Babam hayata gözlerini yumduğu zaman ben Musaköy’de ilkokul 2. sınıfa gidiyordum. 1954-55 yılında ilkokulu burada zor da olsa bitirdim. Okula giderken, evin en büyük oğlu olarak eve de katkı sağlamak amacıyla annemin de onayı ile 2 tenekeye (O zamanlar kile denirmiş-2 kile ) 3 ay çobanlık yaptım. Bu arada Musaköy ve civarında bilmediğim yer yoktur.  5. sınıfı bitirdiğimiz zaman o dönem şu anda rahmetli olan teyzemin torunu Burhan Obalı ve halen Çanakkale’de emekli olan Lütfi Özer ile birlikte Meslek Lisesine gitmeye karar verdik. Meslek Lisesinin yatılı olan bölümlerine diğer arkadaşlar alınırken, beni  kontenjan dolu diye almadılar. O dönem güven duygusuna sahip olduğum Emine Halamın evine gittik. Ben Endüstri Melek Lisesine yazıldım. Halamın okula gitmeme engel olması ve yanında bulunmamın rahatsızlık vereceğini bana söylenerek, çok istememe rağmen okula gidemedim. Bu içimde her zaman ukde kalmıştır. Kısmet olmadı ama çok okumak isterdim. Ne yapacağımı düşünürken köye tekrar geri döndüm. Burada annemin fikrini almak istedim. Ve anneme “ben berber çırağı olup, hiçbir şey olamasam da burada Tavşantepe köyünü tıraş ederim” deyip yıllarca yapacağım berberlik mesleğime adım attım. Annem bana bu konuda “Beni niye bu kadar masrafa soktun oğlum” deyip öfkesinden elimdeki sepeti kafamda kırdığını dün gibi hatırlıyorum.”
“1960’LI YILLARDA ÇOK YOKLUK ÇEKTİK. UZUN SÜRE 2 TENEKE BUĞDAYA 1 YIL TRAŞ YAPTIM”
* 1950’li yıllarda Çanakkale nasıldı?

- 1954 yılında Musaköy’den Çanakkale’ye geldim. Burada berber çırağı olarak çalışmaya başladım. Geldiğim dönemdeki Çanakkale’yi  şöyle özetleyebilirim. 116. Jandarma Alayı o dönem Piyade alayıydı. Aynı şekilde yerinde duruyordu. Boğaz Komutanlığının olduğu bölgede tek tük evler vardı. Salı pazarının bulunduğu alanda da o dönem Özbek Mahallesi vardı. Orası da Özbek Mahallesi olarak anılırdı. Şu anda bulunan Stadyumunun olmadığını ve oraların boş olduğunu söyleyeyim. Yine şu andaki Orduevinin hemen yanında Akfa Konserve Fabrikası vardı. Şu anda bulunan Nedime Hanım Kız Meslek Lisesinin bulunduğu alanda da Garaj vardı. Oradan garaj iptal edilip karşısına geçmişti. Şu anda Fen Lisesinin olduğu yerde de Stadyum vardı ve hemen karşısında da Un değirmeni. Hüseyin Akif Bey Terizoğlu ve Kardeşi Yunus Terzioğlu’nun bürosu. Yine oranın yanı başında da Çanakkale’nin yerleşik Yahudilerinden Salemiya’nın Palamut Mağazası vardı. Bu palamutlar oradan Limandan gemilere yüklenirdi. Yine O’nun yanında Adliye Sarayı eski binada hizmet veriyordu. Fevzipaşa Mahallesi ise şu andaki haliyle duruyordu. Meşhur Kuyu sokak aynı bu günkü haliyle o zamanda duruyordu. O dönem küçük köprü yoktu ve tahtaların üzerinden geçiliyordu. Barbaros Mahallesinde de elle sayılacak kadar ev vardı.Yine unutamadığım anılardan bir tanesi de şu anda bulunan DSİ’nin bulunduğu alanda Hayvan pazarı (Panayırı) olurdu. O dönem yaşayan ve size söyleyebileceğim Eski Çanakkale’lerden Fotoğrafçı Hüsnü Dayı, Fotoğrafçı İsmail Hakkı, Dava Vekili Kuru Ahmet ve yine Bomberşe Faik Seçkin’i sayabilirim. “
* Berberlik mesleğine başlamanız nasıl oldu?
- Berberlik mesleğine ilk adımı atmamda o zamanın meşhur Berberlerinden Bilal Barış'ın büyük katkıları oldu. Teyzemin oğlu Recep Erdal Çanakkale’de berberdi. Burada eski berberlerden Suat Öner’in yanında çalışıyordu. Orada 5-6 ay kalabildim. Akrabamızdan destek yerine maalesef köstek gördüm. O günkü ortamda bu kez nur içinde yatsın beni evladı sayıp hayat akışımı değiştiren ustam Bilal Barış ustamın yanına geldim. Ustam Bilal Barış ve eşi Bedriye Barış beni anne baba gibi 5,5 yıl evlerinde barındırdılar. Bana mesleğimi ve insanlığın ne olduğunu öğrettiler
* 2 teneke buğdaya köylüleri 1 yıl tıraş yapmışsınız doğru mu?
- O yıllar yani 1960-1961 yılları yokluk yıllarıydı. Ustamın iyi niyetiyle askere de gideceğim için o yıllarda biraz para kazanabilmek için köylerde berberlik yapmaya karar verdim. O zamanlarda Çanakkale’ye bağlı 7 kilometre ötedeki Kurşunlu Köyüne buğday karşılığı tıraş yapmaya başladım. Köylüler 2 teneke buğday getiriyorlardı. Bende o 2 teneke buğdaya karşı 1 yıl onları tıraş yapıyordum. Burada yanlış anlaşılma olmasın. Her tıraşta 2 teneke buğday almıyordum. Bir kez 2 teneke buğdayı getiriyorlardı. 2 teneke buğday 1 yıllık tıraş bedeliydi. Hiç para vermeden 1 yıl boyunca 2 teneke buğdaya karşılık tıraş oluyorlardı. Çocuklar ise 1 teneke buğdaya 1 yıl tıraş oluyorlardı. Buğday vermeyenlerde Kurşunlu Dörtyolda Halil Gür’e ait kahvede saat 09.00 dan akşam saat 16.00 ya kadar kişi başı 50 kuruşa tıraş oluyorlardı.
“1960’LI YILLARDA ÇANAKKALE’DE BERBER SAYISI 10-15 TANEYDİ”
* O yıllarda Çanakkale’de berber sayısı fazlamıydı?
- Şu anda Çanakkale’nin Cumhuriyet Meydanında Truva Yazıhanesi olan yerde ustamın dükkanı vardı. Çanakkale’de zaten berber sayısı o dönem 10-15 arasındaydı. Bayan Kuaförü ise 2 taneydi ki, bunlardan bir tanesi yine ustam Bilal Barışın eşi manevi annem Bedriye Barış’a aitti. Bir diğer Kuaför ise Fehmi Tarkan‘dı. Ardından da 3. kuaför olarak Arif Elibol dükkan açtı. Bilal ustamın yanında berberliği öğrendim. 1960 ihtifaline kadar ben orada ustamla çalıştım.
- Sizin zamanınızda jilet yoktu. Ustura ise tıraş yapıyordunuz. Bu zor olmuyor muydu?
- Tabiî ki ustura ile tıraş yapmak çok zor oluyordu. Bizim zamanımızda yani 1950-1960’lı yıllarda jilet yoktu. Bizler ustura bileyerek müşterilerimizi tıraş yapıyorduk. Jilet ise 1974-1975 yıllarında çıktı. Jiletin çıkması ile birlikte berberler rahat etti. Çünkü gerçekten ustura bilemek her kişinin yapacağı bir iş değil. Jilet tıraş olacaklar için çok büyük rahatlık. Bu rahatlık ile birlikte 1974-1975 yılından itibaren berberlerde daha rahat ve kolay tıraş yapmaya başladı.
“ÇANAKKALE-İSTANBUL ARASINDA SEFER YAPAN FERİBOTLARI ÖZLÜYORUM”
- Birazda geçmiş yıllara dönelim…Çanakkale-İstanbul arasında feribotlarla ulaşımın yapıldığı günleri hatırlıyor musunuz?

- O yılları unutmak mümkün mü? 1950’li yıllarda İstanbul-Çanakkale, Çanakkale-İstanbul arasında yolcuların taşındığı feribot seferleri yapılırdı. O dönem deniz yolları bir hayli hızlıydı. Çanakkale’den İstanbul’a gemi seferleri vardı. Örneğin Pazar günleri Saat 09.00 sabah hareket eden gemi akşam 09.00 da İstanbul Karaköy Limanına girerdi. Dönüş ise Çarşamba günleri Karaköy’den Çanakkale’ye olurdu. Gemilerin adları ise "Ayvalık" ve "Gemlik"ti. Bütün Çanakkale halkı Limana gelip, kimler İstanbul’dan gelir, kimler İstanbul’a gider onları takip ederdi. Bu da Çanakkale’nin en büyük turizmiydi. Ve bu arada o günkü ortamda karayolu olarak da ulaşımda iki tane otobüs firması vardı. Bir tanesi “İnanöz” bir tanesi de “Yılmaz Turizm”di. Bunların da her gün 18.00- 21.00- 23.00 saatlerin seferleri olurdu. Rekabet çoktu. Bu arada gemi geldiğinde Çanakkale hareketlenir ve bizimde işlerimiz daha farklı olurdu. Çanakkale’de o yıllarda 4 tane taksi vardı. Onlarda şuan iskelede Turizm Danışma Bürosu alarak kullanılan Aras Oteli’nin hemen yanında dururlardı. Ağırlıklı olarak at arabaları vardı şehirde. Onlar ile yük taşınırdı. Faytonlarla da insanlar istedikleri yerlere giderlerdi.
* Askere de sanırım yine Çanakkale’den kalkan bu gemi ile gitmişsiniz?
- Evet dediğim gibi Çanakkale’de deniz ulaşımı 1950’li 60’lı yıllarda çok etkin olarak çalışıyordu.1963 yılı Kasım ayının 23’ünde bir Pazar günü Çanakkale’den “Gemlik” isimli gemiye binerek İstanbul Kasımpaşa Erat İşlem Şube Müdürlüğüne askere gittim. Orası toplama merkeziydi. Oradan da Ünlü “Tarı“ gemisiyle sabaha kadar yolculuktan sonra Bandırma’ya vardık. Bandırma’dan da trene binerek İzmir’e Basmane’ye geldik. Poligonda askerliğe başladım. Sırasıyla 1964 senesinde Yassıada, sonrasında İskenderun Deniz Fabrikaları NBC yangın ekibine usta birliğine gittim. Orada askerliğimi bitirerek 1965 yılında Çanakkale’ye geri döndüm. Yani tam 3 yıl askerlik yaptım. Şimdiki gençler çok şanslı. 1 yıl askerlik yapıyorlar. Hatta o askerliği bile şuan çok uzun zaman olarak görüyorlar. Biz o yıllarda 3 yıl askerlik yaptık. Şimdi bunun kıymetini bilsinler.”
* Askerden gelir gelmez de evlendiniz….
-Askerden döner dönmez evliliğe adım atmamda halalarımın büyük katkısı oldu.  Askerden geldikten sonra halalarımızın da etkisi ile Çanakkale’nin İntepe Köyünden Çeşmeci Mustafa olarak tanınan Mustafa Ortaş’ın kızı ile Cumhuriyet Meydanında eski Belediyenin olduğu yerdeki Evlendirme dairesinde (Yıkılan Anafartalar Otelin bulunduğu yer) dünya evine girdik. Bu arada askerden gelince Ustam  Bilal Barış’ında büyük destekleri ile Çanakkale’nin Meşhur Bostanlar Sokağında 6 metrekarelik bir dükkan açtım. Bu benim için dönüm noktasıydı. 1964 yılında burada başladığım berberlik hayatımı orada tam 16 yıl sürdürdüm. Burada da o dönem Çanakkale’de çok tanınan isimler arasında tanınan Elekçi Lütfü, Kanber Mustafa, Kazmalı Süleyman, Şamcı Nuri, Arabacı Ahmet, Domuzcu Mehmet gibi isimleri çok tıraş ettim.”
* Yıllarca Berberler ve Kuaförler Odası Başkanlığı yaptınız. Kaç yıl sürdü bu başkanlığınız? Başkanlık maceranız hakkında bilgi verir misiniz?
- Askerden geldikten sonra rahmetli Ustam Bilal Barış’ın desteği ile 1964 yılında Çanakkale’de Namık kemal Mahallesi Bostanlar sokağındaki iş yerimi açtım. Bu işyerimi bana ustam açtı. Onun hakkını ödeyemem. Oradaki işyerimde tam 16 yıl çalıştım. O yerden 1980 yılında yine aynı güzergah da Çanakkale’nin Meşhur Sakızlı Çeşme Sokağında Berberlik mesleğine devam ettim. Burada da 10 yıl kaldım. Bu arada o dönemde Berberler cemiyetinde görev almaya başladım.  Rahmetli  o dönemin Berberler Cemiyeti Başkanı İsmail Avcı’nın yanında denetimde görev almaya başladım. Akabinde de yine O dönem başkanlık yapan Fahrettin Abacıoğlu ve Suat Öner’lerin yanında 16 yıl 2. Başkanlık yaptım. Yine sonrasında bir dükkan değişikliği yaparak Hacıoğlu sokakta No:69’da Çanakkale’nin eski bakkallarından Sadık Sayar’ın dükkanını kiraladım ve burada 6 yıl kaldım. Ardından 5 yılda Aynalı Çarşı girişinde 5 yıl Berberlik yaptım. 1993 yılında Berberler ve Kuaförler odasına Başkan seçildim. 1993 yılından 2005’in Haziran ayına kadar bu görevi başarı ile yürüttüğüme inanıyorum. Sonrasında da kendi isteğim ile bu görevden ayrıldım. Halen emekli olarak yaşamımı sürdürüyorum. Birikimlerimi de halen genç berber adayları ile paylaşıyorum.
“BİZİM ZAMANIZDA SÜNNETİ, ENJEKSİYONU, DİŞ ÇEKİMİNİ BERBERLER YAPARDI”
* Yeni berber ve kuaförler yetişiyor mu? Bu mesleğin geleceğini nasıl buluyorsunuz?

- Bu meslek yıllardır var ve var olmaya da devam edecek. Çanakkale’de de yeni yeni berber ve kuaför gençlerimiz yetişiyor. Bunlarda beni mutlu ediyor. Ancak buradan onlara bir ustaları olarak tavsiyelerim var. Yaptıkları bu işi en iyi şekilde yapsınlar ve bu işi yaparken çok dikkatli olsunlar. Şimdiki berberlerin çoğu maalesef üzülerek görüyorum ki, işlerine dikkat etmiyorlar. Mesela saç tıraşı yapılacak bir kişinin ensesi makine ile alınacaksa jilet ile bunu yapıyorlar. Bu doğru değil. Berberlik mesleğinde dikkat çok önemli. Örneğin sakal tıraşı yaparken yapacağınız bir dalgınlık kişinin suratının kesilmesine sebep olabilir. Dikkatli olunması şart. Birde ustalarının söylediklerini mutlaka dinlesinler.
*  1950-60’lı yıllarda berberler doktor gibiymiş galiba?
- Evet doğru. Berberler o yıllarda doktor yarısı gibiydi. Sünneti, enjeksiyonu, diş çekimini berberler yapardı. Dişi ağrıyan hemen en yakındaki berbere gider ve tedavisini yaptırırdı. Sünnet olacaklar haftalar önce berberlere gider sünnet için gün belirlerlerdi.
* Berberler her gün onlarca kişi ile iç içeler. Müşterilerde tıraş olurken doğal olarak birçok konuyu sizlere anlatırlar. Bir bakıma berberler ayaklı gazete gibidirler. Şehirde ne olup biterse onlar bilirler derler. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Bizim işyerlerimiz dedikodu yerleri değildir. Müşterilerimiz tıraş olurlarken duydukları birçok konuyu bizimle paylaşırlar. Bunlar siyasi konular ve güncel konular olduğu gibi şehirde yaşanan olaylarda olabilir. Bizlerde onlarda birçok konuyu paylaşırız. Fakat bizler burada dedikodu yapmayız. Görüş alışverişinde bulunuruz. Bakınız bugün bir politikacı bile “Haberi berberden alacaksın” diyor. Berberler olarak tıraş yaptığımız bir kişinin söylediklerini bizler bir başka kişiye “bunu o söyledi” demeyiz. Bizler muhbir değiliz. Öyle bir şey yaparsanız zaten müşteri kaybedersiniz ve bir daha o müşteri size gelmez. Berberler bir bakıma ayaklı gazeteci diyebiliriz. Şehirdeki her şeyi onlardan öğrenebilirsiniz…
* Size aynı zamanda Çanakkale’nin mühürüz muhtarı da diyorlar. Çanakkale’de tanımadığınız kimse hemen hemen yok gibi. Size birisi gelip birini sorsa hemen tanıyıp adresini bile söylüyorsunuz. Bu da çok önemli. Muhtar olmayı düşünmediniz mi?
- Çanakkale’de benim tanıdığım kişi sayısı o kadar fazla ki bana kimi sorsalar bütün bilgilerini kendilerine söylerim. Bu özelliğim sebebiyle de çoğu kişi bana “Çanakkale’nin Mühürsüz Muhtarı” ismini taktı. Bu isimden de gurur duyuyorum. Muhtarlık konusunda birçok kez bana bu konuda teklif yapıldı. Fakat ben bunu istemedim. Herkez kendi işini yapmalı. Ben bu konuya pek sıcak bakmıyorum.
* Anılara geçsek bu sürü içinde yaşadığınız anılardan birkaçını bizlerle paylaşır mısınız?
- 1970’li yıllardı. Birgün bir müşterim geldi. Müşterimin boğazında büyük bir çıban vardı. Defalarca doktora gitmesine rağmen bu hastalığına bir çare bulamamış. Bende çıbanı kontrol ettim. İçinde büyük bir kıl vardı. Kendisine “birkaç dakikaya kadar bir şeyin kalmayacak. İyileşeceksin” dediğimde inanmak istemedi. Toplu iğneyi ateşte yaktıktan sonra çıbanın bulunduğu yeri açtım ve içinde bulunan yaklaşık bir karış uzunluğundaki kılı dışarıya çıkardım. Müşterim aylardır kendisini rahatsız eden bu kılı görünce şaşkına döndü. Birkaç gün içinde de iyileşti ve bir şeyi kalmadı. Bu olayın ardından bana çok teşekkür etmişti.

8.058 kez okundu