YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel
04 Ocak 2017 tarihinde eklendi

Gelibolu Yarımadası Boşaltılırken...

20 Ekim 1915 tarihinde Lord Kitchner, Korgeneral Monro’ya yazılı olarak verdiği talimatta; İngiliz Hükümetin General Ian Hamilton’un Gelibolu yarımadasından ayrılmasına karar verdiği ve yerine General Sir Birwood’un vekâlet ettiği belirtildikten sonra Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanlığı’na General Monro’un atandığı ve hemen hareket etmesi gerektiği bildirildi. General Monro, Kasım ayı sonlarına doğru, yarımadanın tahliye edilmesi olasılığı göz önünde bulundurularak, tahliye işleminin onaylanması halinde her şeyin hazır olması için, Çanakkale Ordusu Komutanı Korgeneral Sir W. Birdwood’a tahliye işlemine ait bir proje hazırlaması için emir verdi. General Monro’ya göre;  Gelibolu Yarımadası’nın tahliyesine karar verilmesi durumunda ilk aşamada; uzun bir sefer için gerekli olmayan bütün askerler ile hayvanların, savaş malzemelerinin ve gıda maddelerinin çekilmesi, ikinci aşamada hava koşullarının etkisiyle tahliye emrinin ertelemeye uğradığı süre içinde ya da kesinleşmiş programı değiştirecek olağanüstü durumların ortaya çıkması durumunda, savunma için gereğinden fazla olan askerlerin, topların, hayvanların, savaş malzemeleri ve gıda maddelerinin yarımadadan tahliye edilmesi ve son aşamada ise, tahliyenin devam ettiği süre içerisinde, askeri sebeplerden dolayı ihtiyaç duyulabilecek topların, hayvanların ve savaş malzemelerinin olduğu gibi bırakılarak kıyıda bulunan bütün askerlerin mümkün olan hızla gemilere bindirilmesi gerekiyordu. Savaş Komisyonunun kararı üzerine General Monro, 8 Aralık’ta Çanakkale Ordusu komutanı Birdwood’a derhal Anafarta ve Anzak bölgelerinin boşaltılmasına başlanmasını bildirdi. Ege Denizi’nde görülmesi olası olan kötü hava koşulları göz önüne alınacak olursa, tahliye konularında başlıca göz önünde bulundurulacak olan husus, hızlı hareket etmekti. Çünkü işlemlerin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi için başlıca temel unsuz hava koşullarıydı. Çok hafif bir şekilde esen lodos rüzgârının bile kumsalla olan bağlantıyı ve ulaşımı kesintiye uğratacak derecede dalgalar meydana getirdiği görüldü. Durum böyle olunca bu rüzgârlar, fırtına şeklinde devam edecek olursa, tamamen iskelelerin tahrip olacağı, küçük teknelerin karaya oturacakları ve sonunda tahliyeye yardımcı olmak için alınan her türlü tedbire engel olacağı şüphesizdi.

1.Arıburnu ve Anafartalar Bölgelerinin Tahliyesi

Korgeneral Birdwood, emri alır almaz işe başlamış ve Tuğamiral Wemyss ile görüştükten sonra havaların iyi gitmesi durumunda tahliyenin 19-20 Aralık gecesi tamamlanabileceğine karar vermişti. 10-18 Aralık 1915 tarihleri arasında tahliye harekâtı çok uygun koşullar altında gerçekleşmiş ve 18 Aralık sabahı Arıburnu ve Anafartalar bölgelerindeki askerlerin sayısı önceden belirlenmiş olan sayıya indirilmekle birlikte, aynı zamanda topların, hayvanların, malzemelerin ve erzakın nakledilmeleri konuları da başarılı bir şekilde sürüyordu. Ateş hattındaki siperler son ana kadar, çok hafif olmak suretiyle de olsa, her durumda elde tutulacak ve buradaki siperlerin tahliyesi bütün savaş hattının tahliyesiyle aynı zamanda yapılacaktı. Bunu sağlamak için de General Birdwood, kolorduların yükleme yerine gelinceye kadar 9’ncu Kolordu Komutanı’nın emri altında bulunmalarını kararlaştırdı. 9’uncu Kolordu Komutanı, Anafartalar’daki ateş hattında bulunan siperlerin arkasındaki sahayı zaten Tuzla Gölü ile yaklaşık olarak iki eşit bölgeye ayırdı. Güney bölgesinde, Tuzla Gölü’nden denizde kadar uzanmak üzere bir savunma hattı oluşturdu ve Lalababa da savunulacak bir hale sokuldu. Solda bulunan ikinci hat, Softa Tepe’den geçmek üzere Karakol Dağı’ndan Tuzla Gölü’ne kadar uzanıyordu. Sözü edilen bu iki hat beklenmedik bir şekilde ortaya çıkabilecek bir durum karşısında kullanılacaktı. Tahliye işleminin ana öğesi, askerlerin bulundukları siperlerden çıkıp kumsal çevresindeki toplanma merkezlerine doğruca gitmeleri ve lüzum olmadıkça siperler ile toplanma merkezleri arasındaki yerleri meşgul etmemeleriydi. Arıburnu bölgesinde siperlerin kumsallara yakınlığı sebebiyle Anzak Koyu’nda gereğinde müfrezelerin çekilmesini emniyet altına almak amacıyla oluşturulmuş olan küçük bir kule dışında ikinci bir mevki hazırlanmadı. Tahliye işlemleri sırasında görülen güzel havalar, 19-20 Aralık gecesine kadar devam etti. Gece tam bir sessizlik içinde uyuyor ve ayın etrafında oluşan hale havaya hafif bir örtü çekiyordu. Ayrıca mehtap da etrafı aydınlatıyordu.  Karanlık bastıktan kısa bir süre sonra tahliyeyi örtecek ve destekleyecek olan savaş gemileri yerlerini almış bulunuyordu. Bu sırada son tahliye işlemine başlandı. Gece yarısı saat bir buçukta Anafartalar’daki ve Arıburnu’nun solunda yer alan cephede bulunan siperlerde bulunan müfrezelerin çekilme işlemlerine başlandı. Anzak bölgesinin sağında bulunan kumsallara daha yakın olan müfrezeler gece saat 02.00’ye kadar oldukları yerde bırakıldılar. Saat 05.30’da ise son askerler siperlerini terk etmiş bulunuyorlardı. Anzak bölgesinde 4 adet 18 librelik top, iki adet 5 inch’lik obüs (howitzer) topu, bir tane 12 librelik uçak topu (anti-aircraft), iki tane 3 librelik top (hotchkiss gun) ve bir kıta 4.7 librelik deniz topu karada bırakıldı. Askerler tamamıyla çekilmeden önce bu toplar tamamen tahrip edildi. Bu saymış olduğumuz toplardan başka 56 baş katır, genelinin tekerlekleri çıkarılıp tahrip edilmiş olan birkaç araba ile ateşe verilmiş bir miktar erzak ve zahire aynı şekilde terk edildi. Anafartalar bölgesinde bulunan bütün toplar, arabalar ve hayvanlar gemilere yüklendi ve az miktarda erzaktan başka hiçbir şey terk edilmedi ve erzak da yakıldı. Tahliye sırasında daha evvel tahrip edilen dokuz top ve obüs bırakıldı. Terk edilenlerin hepsi de parçalandı ve kullanılamaz bir hale getirildi. Son dakikaya kadar lazım olan 20 katır ve 50 eşek sahilde bırakıldı. Anzac’lar en çok da geride bıraktıkları bu katır ve eşeklere üzüldüler. Kısmen tahrip edilen ve ateşe verilen erzak miktarı 200.000 porsiyondu. Türkler, düşmanın Arıburnu ve Anafartaların tahliyesinden sonra durumu şöyle anlatmaktadırlar: Bir saat, iki saat, üç saat bekledik. Oysa bunun bir saati bile İngilizlerin kaçmasına, denize açılmasına yetermiş. Telefonlar düt, düt düt çalıyor. “Ne var, ne oluyor” diye sorulup duruluyor… Kanlısırt’taki kucak kucağa bulunduğumuz siperlerde bile durum geç anlaşılmıştı. İki er siperin üzerine çıkarıldı. Erler “Düşman kaçmış, düşman kaçmış” diye bağırmaya başladılar. Sabah yakındı erleri düşman siperlerine salmamak için iyi bir düzen kurulmuştu. “Olur ki, bomba, mayın döşenmiş olur.” Nitekim bir erimiz konserve kutusu kanısıyla bir bombayı açarken kafatası dağılmış, beyin kütlesi fırlamış, yatıyordu… Et, süt, balık, reçel, yemek konserveleri, pastırmalar, sucuklar, battaniyeler, yün fanilalar, pirinç, kuru üzüm… İngilizler yiyeceklerini bir kovuğa koymuşlar, duvarlarını kâğıtla kapatmışlardı. Yemek, giysi işlerimi gören bir erimle birlikte önce battaniye, fanilaların olduğu yere vardık. Başı hıncahınç dolu idi. Fanilalar kapışılıyordu. Battaniyelere karşı isteksizlik vardı. Çünkü erler battaniyeleri taşıyamayacaklardı. İki lacivert fanila ile bir battaniye aldım. Bir kovuğa geldik. İçi konservelerle doluymuş, kapışılmış. Biz de iki düzine ambalajlı öküz konservesi ile 7–8 domuz konservesi birkaç tane reçel, birkaç tane yemek kutusu aldık. Domuz konservelerinin üstünde iki yavru ile bir anası, öküz dede, öküzbaşı vardı.

2.Seddülbahir Bölgesinin Tahliyesi

Seddülbahir’de bulunan Fransız birliklerinin topları hariç geri kalanının tahliye edilmesi konusunda, Aralık ayı başlarında emir verildi. Fransız sömürge (French Creoles) askerleri tarafından tutulmakta olan hattın bir kısmının kontrolü 12 Aralık’ta Kraliyet Deniz Tümeni’ne (Royal Naval Division) devredildi. 21 Aralık’ta 8’inci Kolordu 86’ncı Tugay ile takviye edilmiş olduğundan, yarımada üzerinde askerleri koruma görevini yapan Fransız askerlerinin sayısı 3.000 kişiye indirildi. Fransız askerlerinin Ocak ayı başlarında çekileceği ümit ediliyordu. Fakat son derece yorgun ve dinlenmeye ihtiyacı bulunan 42’nci Tümen’in siperlerden dinlenme yerlerine çekilmesi zorunlu bir iş olarak görünüyordu.  24 Aralık’ta, tahliye emri geldiğinde General Sir W. Birdwood, hemen çalışmalara başladı. Düşman Anafartalar ve Arıburnu bölgelerinden çekilmiş olmasına rağmen Limni ve Gökçeada üzerindeki hava keşfinin yapılması gittikçe artan bir şekilde devam ediyordu. Türk uçakları düşman uçaklarını engellemeye çalışıyor diğer taraftan da düşman siperleri sık sık top atışına tutuluyordu. Bu sırada Avusturya’dan gelen topçu birlikleri ile bölgeye yeni getirilen toplar sayesinde Boğazın Anadolu ve Rumeli yakalarında bulunan topların sayısı bir hayli arttı. Bu toplara Alman yapımı mermilerin sağlanmasıyla düşman mevzileri ve kumsalları, özellikle Anadolu sahilinden açılan ateşin etkisi altında bulunduruluyordu. Gelibolu yarımadasında bulunan Fransız piyade askerleri 1-2 Aralık gecesi siperlerden çekildi ve müteakip geceler zarfında Fransız Donanması’na mensup olan savaş gemisine bindirildi. Kazalar ve kötü havalardan doğan gecikmeler dolayısıyla tahliye işlemi ümit edilenden daha yavaş bir şekilde ilerledi. At nakline mahsus en büyük İngiliz vapurlarından biri, bir Fransız gemisi tarafından batırılmış olduğu için tahliye işlemi ciddi bir şekilde ertelenmeye maruz kaldı ve aynı zamanda esmeye başlayan şiddetli rüzgârlar da kumsal üzerinde yapılan yükleme işlemine fiilen engel olmaya başladı. İngiliz 8’inci Kolordusuna bağlı birlikler zaman zaman bomba hücumu yapmak ve daha bazı küçük çaplı harekâtta bulunmaktaydı. Bunun sebebi hem tahliye yapılacağı düşüncesinin asker arasında yayılmasını önlemek hem de olumsuz bir durumda askerlerin taarruz harekâtı ruhunu sürdürmelerini sağlamaktı.Türk kuvvetler, 13’ncü İngiliz Tümeni tarafından tutulmakta olan siperlere 7 Ocak 1916 tarihinde çok şiddetli bir topçu ateşi oldu ve Anadolu yakasında bulunan bataryalar dahi Kraliyet Deniz Tümeni’nin (Royal Naval Division) işgal etmekte olduğu siperleri dövmeye başladı. Yarımadaya düşmanın ilk ayak bastığı tarihten itibaren o ana kadar yapılan bombardımanların en şiddetli ve en büyüğü olduğu bildirilen bu bombardıman, öğleyin başlayıp akşam saat 17.00’ye kadar devam etti ve 15.00 ila 15.30 arasında en şiddetli noktasına ulaştı. Düşman avcı hendekleri ön siperlerine ve irtibat hendeklerine olağanüstü bir şekilde hasar verildi ve telefon haberleşmesi kesintiye uğradı. 15.30’da Zığındere’nin Domuzpınarı Sırtı civarındaki iki Türk lağımı infilak etti ve siperlerin subayları tarafından hücuma hazırlanan Türk askerleriyle hıncahınç dolu olduğu görüldü. Bununla birlikte Türk birlikleri tarafından yapılan zayıf bir taarruz düşman tarafından püskürtüldü. Bu taarruzda düşman kuvvetleri iki subay ile değişik rütbelerden elli altı asker öldü ve dört subay ile yine değişik rütbelerde yüz iki asker yaralandı.

3.Yarımada Üzerinde Son Gün (8 Ocak 1916)

Düşman birliklerinin Gelibolu yarımadasındaki son günü olan 8 Ocak 1916 günü hava açık ve sakindi. Güneyden hafif bir rüzgâr esiyordu. Uygun bir havanın hüküm süreceğine dair çok fazla belirti mevcut olup, Meteoroloji Ofisi, 24 saat içerisinde havada önemli bir değişiklik meydana gelmeyeceğini söylüyordu. Türk topçusu alışılmışın aksine bugün faaliyet göstermiyordu. Tahliyenin son aşaması için gerekli görülen hazırlıkların tümü tamamlanmıştı. Yükleme işlemine başlamak ilk kafile olarak ayrılan askerler ancak karanlık bastıktan sonra yerlerini terk edeceklerdi. İkinci kafile askerlerinin miktarı da bunları taşıyacak olan deniz araçlarında olduğu söylenen hasarlardan dolayı asgari bir seviyeye indirildi. Üçüncü kafile olarak yüklenecek askerlerin miktarı son ana kadara cephe siperlerini tutan askerler ile her bir kumsalda bulunan savunma askerlerini ve buralarda görevlendirilen deniz ve kara personeli ve hasar olması halinde iskeleleri tamir etmek üzere kumsallarda bulunmakta olan mühendis birliğinden ibaret olan kadardı. Saat 19.00’da lodos yönünden esmekte olan hafif rüzgâr bir hayli artmış bulunuyordu. Bununla birlikte 20.00’da yüklenecek olana ilk kafile rüzgârın esmesine rağmen zorlukla yüklendi ve sevk edildi. Fakat rüzgârın şiddeti 23.00’e kadar devam surette artmaktaydı. Tekke kumsalında batırılmış olan tekneler ile sahil arasındaki bağlantı iskeleleri dalgaların etkisiyle yıkıldı ve buradan torpido muhriplerine yapılacak olan yükleme işlemi olanaksız bir hale geldi. Bütün bu engeller ve zorluklara rağmen, ikinci kafilenin 23.30’da başlayan yükleme işlemi tam zamanında bitirildi ve topların yüklenmesi herhangi bir engelleme olmadan yapıldı.  Akşamüzeri boğazdan içeri doğru giren bir Alman denizaltısının olabileceği ihtimalinin çok kuvvetli olduğu, sağ taraftan haber verildiği gibi 2.000 askeri taşıyan ve Mondros’a gitmek üzere hareket eden Kraliyet Savaş gemilerinden Prens George (H.M.S. Prince George) zırhlısının gece yarısında bir torpidoya çarptığı ancak torpidonun patlamadığı haber alındı. Denizaltının buralarda varlığını gösteren bu haberler, askerleri taşıyan gemilerin güvenliği hakkında büyük bir endişe doğurması nedeniyle tahliye edilmiş olan mevkilerin daha sonra bombardıman edilmesine sebep oldu. Saat 01.50’de Zığındere Ağzı Kumsalı’ndan yapılmakta olan yükleme işlemlerinin tamamlanmış olduğu ve mavnaların yanaşabileceği bir halde olduğu bu sahilden bildirilmişse de, 20 dakika sonra alınan bir haberde mavnalardan birinin karaya oturduğu ve yüzdürülmesinin mümkün olmadığı söylendi. Saat 02.40’tan itibaren gittikçe büyüyen ve birbiri ardınca gelen büyük dalgalar, kalan askerlerin gelişlerini geciktirecek olursa büyük zorluklar karşısında kalınacağı düşüncesi, İngiliz Deniz Ulaştırma Şubesi’nde büyük bir endişe ve heyecan doğurdu.Saat 03.30’da tahliye işlemleri tamamlanmış ve yarımada üzerinde bırakılmış olan erzak ve mühimmat yığınları, son askerin karadan ayrılmasını müteakip depoları ateşleyecek fitillerin tutuşturularak başarılı bir şekilde ateşe verildi. Cephane ile patlayıcı maddeleri barındıran iki depo da 04.00’da başarılı bir şekilde havaya uçuruldu. Yangından ve patlamadan kaynaklanan ateş ve duman sütunları, çekilmekte olan İngilizlerin Türklere bildirdiği birer işaret niteliğindeydi. Bunun üzerine Türk siperlerinden derhal kırmızı aydınlatma fişekleri atıldı ve düşman siperleri ile kumsallar üzerine şiddetli bir topçu ateşi açıldı. Topçu ateşi, yaklaşık olarak sabah 06.30’a kadar devam etti. Kullanılması mümkün olmayan ve tahrip edilmiş olan 4 tane 15’lik top, büyük bir kısmı patlamalardan dolayı kullanılamaz halde olan on tane 15’lik top, bir tane 6 inch’lik Mark VII  top ve 6 eski sistem Fransız ağır topu –ki bunların tamamı daha önce tahrip edilmişlerdi- yarımada üzerinde bırakıldı. Bu toplara ek olarak, büyük bir kısmı öldürülmüş 508 hayvan ve birkaç araba ve külliyetli miktarda zahire, malzeme ve çeşitli maddeler de –ki bunların tamamı ateşe verilmişti- bırakıldı.Tahliye emrinin alınmasından itibaren düşman Seddülbahir bölgesinden 35.286 subay ve er, 3.689 at ve katır, 127 top, 328 araba, 1.600 ton malzeme ve mühimmat nakletti.  Gemilere alınmayan 508 katır öldürüldü. Terk edilen 1.500 arabanın çoğunun tekerlekleri tahrip edildi. Ancak malzeme zayiatı çok fazlaydı.

Türk askerleri Seddülbahir bölgesinin tahliyesini hatıralarında şöyle anlatıyorlar:  Gece Domuzdere’deki bölük karargâhında ve zeminliklerimizde uyuyoruz. Bir ara bizim yattığımız zeminliğin kapısı açıldı, içeriye birisi girdi ve yüksek sesle bağırdı”:  “Efendim düşman kaçıyor, düşman kaçıyor! Yüzbaşı çabuk kalksınlar” diyor. Bu şamata üzerine biz iki takım zâbiti yerlerimizden fırladık. Karanlıkta giyindik. (O kadar heyecana kapılmıştık ki hiç birimizin aklına petrol lambasını yakmak bile gelmiyordu.) Ve zeminlikten fırladık. Biz daha toplantı yerine gelmeden yüzbaşı neferleri de uyandırmıştı. Onlardan da silâhını, çantasını, kazma küreğini yakalayanlar geliyorlardı. Cephede çıt yoktu. Ne bir top, ne bir tüfek atılmıyor… Ön hatta bulunan piyadeler ileri bir hayli keşif kolu göndermesine rağmen henüz büyük kısmıyla siperde idi ve bu keşif kollarının getireceği haberi bekleyen Mehmetlerin hepsi ön sipere çıkmışlar seslerinin çıktığı kadar bağırarak ezan okuyorlar, salâtü’s-selam getiriyorlardı. Düşmanın kaçmasından mütevellit şevk ve sürur onları ezan okumaya sevk etmişti. Bu çok doğru bir hareketti. Çünkü önünde sıra sıra ölülerin yattığı bir yerde insan memleket şarkısı söyleyemez ya.

Türk askeri, düşmanın bıraktığı yiyecek, içecek ve askeri malzemeler karşısında kendini bir panayır ve bayram yerinde zannediyordu: Mehmetler kendilerine çeki düzen veriyor, üstlerini başlarını değiştiriyorlar. Matara, ekmek torbası, palaska, hülasa askeri teçhizat namına ne varsa hepsini yeniliyorlardı.”

4.069 kez okundu
Yazarın Diğer Yazıları
Milli Birlik ve Beraberlik Günü 18 Şubat 2023
Feyzi Efendi İdam Cezasını Haketti mi? 29 Aralık 2022
Hiçbir Millet, Bir Devlet Adamını Atatürk Kadar Sevmedi 09 Kasım 2022
Çanakkaleli Kadınların Şevkat Eli: “Çanakkale Yardımsevenler Cemiyeti” 03 Ekim 2022
Ege’deki Adaları Nasıl Kaybettik? 19 Eylül 2022
Zafer Günü Münasebetiyle “Durma Yürü, Haydi İleri” 30 Ağustos 2022
Çanakkale Topraklarından Bir Nejat Uygur Geçmişti 25 Ağustos 2022
Atatürk’ün Çanakkaleli Kızı: “Berta Bensussen” 24 Temmuz 2022
Çanakkaleli Bir Münevver Mehmet Ali Tevfik Bey’in Ölümü 13 Temmuz 2022
Marshall Yardımı ve Karabiga’ya Getirilen İlk Harman Makinesi 04 Temmuz 2022
2. Dünya Savaşı Yıllarında Çanakkale’de Üretimin Teşvik Edilmesi 09 Haziran 2022
2. Dünya Savaşı Yıllarında Çanakkale’de Yemek Fiyatları 08 Mayıs 2022
Kumkale Ovasını Islah Edelim, Ama Sonra Ne Yapalım? 24 Mart 2022
İster İnan İster İnanma: Çanakkaleli Bir İllüzyonist “Avni Raca” 20 Şubat 2022
Çanakkale’de Cumhuriyet Kültürünün Müzik Alanında Yansımaları 12 Şubat 2022
Karakoca Köyünün Fahri Hemşehrileri Dr. Muzaffer ve Dr. Bedia Topuz 12 Ocak 2022
1930’lu Yıllarda Biga-Çanakkale Arasında Kamyonla Seyahat Etmek 28 Aralık 2021
1930 Yılında Biga’da Yaşanan Deprem... 15 Aralık 2021
Cesaret Timsali Kayserili Ahmet Paşa 20 Kasım 2021
Çanakkale Memleket Hastanesi Yapılırken Kimler Yargılandı 09 Ekim 2021