YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel

“Derince Vapurunun Batışını Unutamıyorum”

04 Kasım 2013 tarihinde eklendi

İsmi Fevzi Sefer Filiz. Çoğu Çanakkaleli onu tanımaz. 1966 ile 1970 yıllarında Çanakkale’de gazetecilik yaptı. O yıllarda yaptığı haberler ile Çanakkale’de yaşanan olayları okuyuculara aktardı. O yıllarda Çanakkale’de bir yandan “İleri” isimli  yerel gazetede muhabirlik yaparken, diğer yandan da Milliyet Gazetesi ile Türk Haberler Ajansı’nın Çanakkale temsilciğini görevini yürüttü. Teknolojik açıdan imkanların yetersiz olması sebebiyle o yıllarda güçlükle bu işi yapabilen Fevzi Sefer Filiz, şuan gazetecilik mesleği yapanları çok şanslı görüyor. Kendi döneminde bir haberin fotoğrafını çekip İstanbul’a göndermenin ve ardından da bunun yayınlanmasının çok zor olduğunu belirten Filiz, teknolojinin gelişmesi ile şuan bu işin birkaç dakikada yapılabildiğine dikkat çekiyor. Gazetecilik yaptığı dönemde 20 Şubat 1968 yılında sabaha karşı 05.50’de Çanakkale Boğazı’nda Kilitbahir bölgesi Zargana Plajının ön kısmında iki geminin çarpıştığı ve 14 kişinin hayatını kaybettiği o günü unutamıyor. O haberi yapabilmek için çektikleri sıkıntıları anlatırken sanki halen o günleri yaşıyor. Bunun dışında yine Çanakkale Boğazı’nda sefer yapan “Derince” isimli arabalı vapurunun 2 Kasım 1966 yılında Rus şilebi ile çarpışarak batması da onun hafızasından silinmiyor. Bugün web sitemizde sizlere Çanakkale’de yaklaşık 51 yıl önce önce gazetecilik yapan Sefer Filiz’i tanıtıp, onun o yıllarda yaşadıklarını anlatmak istedik. İşte o röportaj…

ÖZEL RÖPORTAJ: AYHAN ÖNCÜ / ÇANAKKALE
E.Mail: info@canakkaletravel.com


* Bize kendinizi tanıtır mısınız?

- İsmim Fevzi Sefer Filiz. 1946 yılında Çan ilçesine bağlı Bahadırlı köyünde doğdum. Aile olarak 1954 yılında Çanakkale’ye göç ettik. Çocukluğum Çanakkale’de geçti diyebilirim. Askere gitmeden önce ise 1966 ile 1970 yıllarında Çanakkale’de 4-5 yıl gazetecilik dönemim oldu. Askere gitmem ile birlikte gazeteciliğe ara verdim. Askerden döndükten sonra ise Saat Kulesinin hemen köşesinde yer alan Sümerbank’ta çalışmaya başladım. Sümerbank’a girince memuriyet ile gazetecilik bir arada yürümediği için istemeyerek de olsa gazeteciliği bırakarak memuriyete döndüm.
* Gazeteciliği ne zaman başladınız? Bize o dönemi anlatır mısınız?
- 1966 yılında gazeteciliğe başladım. Çünkü ilk sigortalı başlangıç tarihim 1966 yılı olarak görülüyor. Ahmet Doğan’ın “İleri” isimli gazetesi vardı. O yıllarda mahalli gazetelere de kadrolu bir muhabir zorunluluğu vardı. 1966 yılında da beni o sebeple bu gazeteye kadrolu muhabir yapmışlardı. O sebeple gazeteciliğe başlangıç tarihim 1966 yılıdır.
* Gazetenin hazırlanması ve basım yeri neresiydi?
- Gazetemizin yeri şu anki Emniyet Müdürlüğü’nün yan kısmında yer alan eskiden pizza satış yerinin bulunduğu yerdeydi. Orası matbaaydı.
“KURŞUN HARFLERLE GAZETE HAZIRLAMAK ÇOK ZORDU”
* 1966 yılında Çanakkale’de yayınlanan yerel gazeteler hakkında bize bilgi verir misiniz?
- Hatırladığıma göre “Anafartalar Gazetesi”, “İleri Gazetesi”,  Ali Dalyancı’nın çıkardığı “Köylü Gazetesi” birde Dursun Sakızlı’nın çıkardığı bir gazete vardı. Tahmin ediyorum o yerel gazete “Anafartalar Gazetesi” ile ortaktı. Kalıplar bizde hazırlanıyordu. El arabası ile Yalı Hanı’nın yanı başındaki matbaaya götürülüp orada basılıyordu. O yıllarda ofset makineler olmadığı için gazeteler kurşun harflerle hazırlanıp pedallı makinelerle basılırdı. Basım işi de öyle bugünkü gibi olmazdı. Kalıp hazırlanırdı. Bu kalıp düz bir yere konulurdu. Baskı yapılacak kalıbın üzerine kağıt konulur ve boya ile yazıların kağıdın üzerine çıkması için merdane ile sürülürdü. Bu işlemde tek tek yapılırdı. Çok zahmetli bir işti. Baskı yapıldıktan sonra da tek tek gazeteler katlanırdı.
* O yıllarda yerel gazetelerin durumu nasıldı?
- Yerel gazeteler tamamen Resmi ilana bağlıydı. Mahalli ilan almak çok zordu. Yerel gazeteler devamlılıklarını sürdürmek için Resmi ilan almak torundaydılar. Resmi ilan dışında reklam sadece Çanakkale Seramik Fabrikası’ndan alınırdı.
*Yerel gazetede haber yazmaya başladığınızda Milliyet Gazetesi’nin de Çanakkale temsilciliğini yaptınız. Bize bundan da bahseder misiniz?
- Milliyet Gazetesi muhabirliğim 1968 yılında başladı. O yıllarda Milliyet Gazetesi’nin Çanakkale temsilciliğini Ahmet Özkan yapıyordu. Sonradan Milli İstihbarata geçti. Memurluğa geçince Milliyet Gazetesi’nin temsilciliğini bana devretti. O yıllarda bir de Türk Haberler Ajansı vardı. Onu da Mehmet Ali Ergün bana devretmişti. O sebeple ben 1968 yılında hem Milliyet Gazetesi, hem de Türk Haberler Ajansı’nın Çanakkale temsilciliğini yapmaya başladım.
“ÇANAKKALE BOĞAZI’NDA 14 KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ GEMİ KAZASI HABERİMİ UNUTAMAM”
* O yıllarda ulusal gazetelerde Çanakkale haberlerinin yayınlanması sanırım çok zordu. Haberleri nasıl baskı yerine gönderiyordunuz? Küçük bir şehirden ulusal bir gazetede haberin yayınlanması konusunda sıkıntı çekmiyor muydunuz?
- Tabiî ki o yıllarda ulusal bir gazetede Çanakkale haberini yayınlatmak çok zordu.  Haberi ve fotoğrafları hazırlayıp otobüsle haberi İstanbul’a gönderirdik. Zarfla gönderdiğiniz haberleri ve filmleri de Topkapı’da karşılayıp alırlardı. Tabii bu haber gazete için uygunsa kullanırlardı. Hemen hemen hergün İstanbul’a bu şekilde haber zarfı gönderirdik. O yıllarda ulaşım da çok zordu. İstanbul’a günde bir iki otobüs giderdi. Haberleri otobüse yetiştiremediğimiz taktirde haber ertesi güne kalırdı.  Bazen bu haberin özelliği kalmıyordu ve kullanılmıyordu.
* O yıllardan yaptığınız ve ilk sayfalarda manşette yer alan ve unutamadığınız haberler var mı?
- Evet. Unutamadığım bir haber var. Bu haber de gazetenin birinci sayfasında manşette yayınlanmıştı. 20 Şubat 1968 yılıydı. Sabaha karşı 05.50 gibiydi. Gümrük Müdürlüğü’nde bir arkadaşım vardı. Beni aradı ve  Kilitbahir bölgesi Zargana Plajının ön kısmında iki geminin çarpıştığını söyledi. Bende hemen Turhan abiyi (Turhan Narler) aradım. Onda gazetecilik ile ilgili ekipman daha fazlaydı. Teypler ve fotoğraf makineleri açısından o daha iyiydi. Hemen olayın ardından geminin bulunduğu yere kadar gittik. Suyun üzerinde birkaç kişi yüzüyordu. Onları bölgede bulunan Gümrük Müdürlüğü’ne bağlı tekne hemen kurtardı. Hemen kıyıya geldik ve haber bilgileri topladık. Öğleye doğru da haberimizi İstanbul’a geçtik. Bu gemi kazasında Yunan gemisi ile çarpışan Panama şilebi batmış ve 14 kişi hayatını kaybetmişti. Ertesi gün de Milliyet Gazetesi’nde bu haberim birinci sayfada manşette yayınlanmıştı. Bunu unutamam.
“DERİNCE İSİMLİ ARABALI VAPURU DA 2 KASIM 1966 YILINDA BATMIŞTI”
* O yıllardaki gazetecilik nasıldı, şu anki gazetecilik nasıl?
- Şuandaki gazetecilik çok çok güzel. Hem ekipman, hem de haber kaynağı açısından şu anki gazeteciler çok şanslı. Şimdi siz küçücük bir haberi birinci sayfada yayınlatabiliyorsunuz. Biz o yıllarda birinci sayfaya ulaşamazdık. Ancak çok büyük bir gemi kazası olacak veya çok çok önemli bir durum olacak öyle birinci sayfada haberimiz yayınlanırdı. O da yılda birkaç kez bile olmazdı. Enteresan bir şey söyleyeyim size. 1968 yılıydı. Adliyedeyiz. Ağır Ceza’da yargılanan bir mahkum tenekeden bıçak yapmış ve hakimin önünde yanındaki arkadaşını bıçaklamayı çalıştı. Bizde o sırada o kişinin fotoğraflarını çekip haberi yazdıktan sonra İstanbul’a gönderdik. Ertesi gün biz haberi birinci sayfada yayınlanır diye beklerken bir casusluk olayının ortaya çıkması sebebiyle bizim haber yayınlanmadı. Bizim haberin yerinde ise 12 yıldır takip edilen bir casusluk olayının ortaya çıkması olayı yer aldı. Yani bizim haber tabiri caizse iç sayfalarda yayınlanarak güme gitti.
* O yıllardan aklınızda kalan birkaç unutamadığınız anınızı bizimle paylaşır mısınız?
- Çanakkale Boğazı’nda 2 Kasım 1966 yılında batan “Derince” isimli arabalı vapurunun batışını ve onun ardından yaşadıklarımızı unutmam mümkün değil. O gece çok şiddetli poyraz fırtınası vardı. Sisli ve puslu bir havaydı. O saatte yani gece 21.00 sıralarında çalıştığım “İleri Gazetesi”nin bürosunda oturuyordum. Bir toplantı vardı. Arkadaşlarla oradan dönmüştük ve haberini yazıyorduk. Arabalı vapurunun Rus şilebi ile çarpışıp battığı haberi geldi. İnanamadık. Turhan Narler de yanımdaydı. Hemen beraber iskeleye gittik. Fakat o kadar fırtına vardı ve hava pusluydu ki, hiç birşey görülmüyordu. Tekne tutup o bölgeye gitmek mümkün değildi. Bizlerde sahilde kurtarılıp kıyıya getirilenleri beklemeye başladık. Sonra öğrendik ki 4727 grostonluk Rus şilebi 20-21 mil hızla Marmara’dan Ege’ye giderken saat 21.15 sıralarında Çamburnu önlerinde Denizcilik Bankası’nın “Derince” isimli  arabalı vapuru ile çarpmış ve kazada 2 kişi ölürken, 7 kişi de kaybolmuştu. 101 kişi de yapılan çalışma ile kurtarılmıştı. Arabalı vapurun kaptanı da Haydar Adıvar’dı. 20 dakika içinde denize gömülen “Derince” isimli arabalı vapurda yaşananları hemen haber haline getirip merkeze bildirdik. Hürriyet hemen bize İzmir bürosundan fotoğrafları anında merkeze geçebilmemiz için bir telefoto gönderdi. Telefoto ile fotoğraf göndermeyi bırakın bizi, postanedeki arkadaşlar dahi bilmiyordu. Bizden arabalı vapurun ve kaptanın önceden çekilen bir fotoğrafını istediler. Fakat bir türlü batan vapurun ve kaptanın fotoğrafını bulamadık. İzmir ile telefonla irtibat kurarak elimizdeki mevcut fotoğrafları güçlükle merkeze geçtik. O günden sonra arşiv olayının ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Bu sebeple de o yıldan sonra arşiv konusuna önem verdim.
* O yıllarda yaptığınız bir haber sebebiyle saldırıya uğradınız mı?
- Çanakkalespor’un 17 Mart 1968 yılında stadyumda maçı vardı. Bir gün sonrada Çanakkale’de 18 Mart törenleri vardı. Kapalı tribünün yanından ben sahaya giriyordum. O zamanlar toplum polisi vardı. Mahalli polisler beni tanıyordu ama bu polisler tanımıyordu sanırım. “Gazeteciyim” dememe fırsat kalmadan ayaklarım yerden kesildi. Beni havaya kaldırdılar hemen. Sonra gerçek anlaşıldı da beni bıraktılar. Sonra o polis gelip benden özür diledi. Beni fanatik bir seyirci sanmış..
“YILLARINI BU MESLEĞE VERENLERİ UNUTMAK MÜMKÜN DEĞİL”
* Sizin döneminizde gazetecilik yapan kimler vardı?
- Mehmet Cantürk, Turhan Narler, Ahmet Doğan, Dursun Sakızlı, Ragıp Sakızlı, Ali Dalyancı, Sadi Çanlı, Hüseyin Oktay (Canavar Hüseyin), Ahmet Özkan, Sadi Çanlı ve Mehmet Ali Ergün bunlardan bazıları. Bunun dışında benden sonra gazeteciliğe başlayan Güven Türker ve Yaşar Türe’yi de unutmamak lazım.
* Gazetecilikten o yıllarda para kazanabildiniz mi?
- Maalesef o yıllarda gazetecilikten para kazanamadık. İstanbul’dan zaman zaman para gönderiliyordu. Fakat masrafları kurtarmıyordu. Bunu o yıllarda bir hobi olarak yapıyorduk diyebilirim. Fakat şu da bir gerçek ki bu meslek sayesinde eş dost ve çevre kazandım. Bu da benim için önemli bir durum.
* Neden gazeteciliği bıraktınız?
- Aslında gazeteciliği bırakmak istemedim. Çok sevdiğim bir meslekti. Fakat askerden sonra resmi dairede yani Sümerbank’a çalışmaya başladığım için iki işin bir arada yürümesi mümkün olmadığından mecburen bu meslekten kopmak zorunda kaldım.

7.340 kez okundu