YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel
20 Şubat 2022 tarihinde eklendi

İster İnan İster İnanma: Çanakkaleli Bir İllüzyonist “Avni Raca”

İnsanoğlu dünyaya geldi ilk andan itibaren illüzyonizme ve illüzyonistlere oldukça merakla ve hayretle bakmış ve hala da bakmaya devam etmektedir. Türkiye’de illüzyonist kimdir? diye sorulduğunda ilk akla gelen Zati Sungurdur. Zati Sungur, 1920’lerin Türkiye’sinde tanınmış ve şöhreti sadece Türkiye ile sınırlı kalmamış dünyaya da yayılmıştı. Aynı dönemde başka illüzyonistler de çıkmışsa da hiçbir kimse onun kadar meşhur olamamıştır. 1930’ların ikinci yarısında Çanakkaleli bir illüsyonist de Ortadoğu’da ve ülkemizde isminden söz ettirmeyi başarmıştı. Bu illüzyonistin ismi Avni Raca idi. Tabiî ki bu isim büyük olasılıkla takma bir isimdi. Onun gerçek ismi değildi. Ama o kendi gerçek isminin unutulmasını ve Avni Raca olarak çağrılmasını sağlayacak bir yöntem de bulmuştu. Kim onu gerçek ismiyle çağırırsa dönüp bakmaz ve duymazlıktan gelir, ne zaman Avni diye seslenirlerse o zaman bütün sevecenliği ile kırk yıllık ahbap gibi sohbete başlardı.

Avni Raca, üzerine Hint fakirlerinin elbisesini giyerek sokağa çıkardı. Sarışın ama Ortadoğu güneşinden yanmış teni ile kendine has bir görünüme sahip bir sanatkâr olan Avni Raca, o sıralar daha 24-25 yaşlarındaydı. Boyu uzun sayılırdı. Raca, 1914 yılında Çanakkale’de doğmuştu, Babası askerdi. 1.Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde babası İskenderun’a tayin edilmişti. Oradan da Halep’e geçmişlerdi. Babası vefat edince Avni Raca, ailesiyle birlikte Hatay’a gelmiş ve ailecek oraya yerleşmişlerdi. Okul hayatını Hatay’da sürdüren Avni Raca’nın yanına Hindistan’dan yedi dil bilen bir arkadaşının gelmesi ile yaşamı birden değişmişti. Arkadaşı Hindistan’da Fakirizmi öğrenmeye çalışmış ancak çok da başarılı olamamıştı. Amerika ve Avrupa’yı görmüştü. Ticaret hayatında başarılı olamadığı için illüzyonistliği seçmiş ve Avni’ye birlikte çalışmayı teklif, Avni de bu teklifi kabul etmişti. Kısa sürede işin felsefesini öğrenen Avni, arkadaşıyla birlikte gittikleri yerlerde büyük ilgi görmeye başlamışlardı. Bütün Suriye’yi, Filistin’i dolaşmışlardı. Daha sonra Beyrut’a yerleşerek o dönemde manyatizm adı verilen geçmişten ve gelecekten haber veren sözlerle halkın ilgisini çekmeye başlamışlardı. Örneğin; kapalı bir zarfın içinde yazılanı okuyabiliyorlardı. Ancak bu işi yapabilmek için işyeri açmak gerekiyordu fakat Beyrut’ta böyle bir işyeri açmak kanunla yasaktı.

Avni Raca, bunun üzerine Türk Tiyatrocular Birliğine müracaat etmişti. Ona, yardımcı olacaklarını söylemişler ve o da İstanbul’da iyi iş yapabileceğini düşünmeye başlamıştı. Önce İzmir Fuarı’na katılmış ve ziyaretçilerin ilgisini çekmişti. Bundan sonra Avni aletlerini Beyrut’tan getirterek İstanbul’da işyeri açacaktı.  Örneğin, yaptığı numaralar arasında; adi bir masa üzerinde kesilmiş bir baş görünüyor, bu baş gerçek bir insana aitti, vücudun hiçbir tarafı görünmüyordu. Masanın altı seyirciler tarafından kontrol edildikten sonra başın sahibi kaç dil biliyorsa o dillerde kendine söylenenleri cevap verebiliyordu.

Avni Raca’nın bir başka yeteneği; kontraplak bir sandık içerisine kapısı açıldıktan sonra bir insan giriyor ve kapı kapatılıyordu. Halk tarafından kontrol edildikten sonra üstündeki bir delikten uzun bir değnek sokularak sandığın her köşesinde seyircilerden birer kişi olduğu görünüyordu. Raca, sandığın her tarafından içeri keskin kılıçlar saplıyordu. Sandık açıldığı zaman içerisinde kimsenin olmadığı görülüyordu. Kılıçları çekip, değneği kaldırdığı zaman içeride kaybolan adam tekrar yerinde gözüküyordu.

Yine seyirci, Avni’nin bütün üstünü başını kontrol ederek üzerinde hiçbir şey olmadığını gördükten sonra Avni, seyirci ne isterse örneğin; bir şişe gazoz, bir bardak limonata, bir dilim pasta gibi size çıkarıp bunları verebiliyordu. Avni Raca, alevler içerisinde beş dakika oturabiliyordu. İçi cam kırıkları ile dolu bir sandıktan çıplak ayakla yürüyerek geziyor ve ayaklarının altındaki camlar çatır-çutur sesler çıkarıyordu. Ancak dışarı çıktığında ayaklarında tek bir çizik dahi yoktu.

Yine Beyoğlu’nda tanınmış bir barda; pirinçten yumurta büyüklüğünde küreyi seyircilerin ellerinde elden ele dolaştırmıştı. Küre buz gibiydi. Fakat o bu küreyi eline alınca tutulamayacak kadar kızgın hale gelmişti. Bir başka gösterisinde ise mangalda eritilen kurşunu muhallebi lezzetine bakar gibi ağzına atmış yüzünün ve ağzının yandığına dair en küçük bir acı hissetmemiştir. Tepsi tutup dışarı çıkardığında ise kurşun külçe halinde düşmüştü.

Peki, Çanakkaleli Avni Raca bunları nasıl başarıyordu? Onun açıklaması, Fakirizmin esası olan irade kuvveti sayesindedir. Ama bunları sakın bilmeyenler denemesin.

Peki, Avni Raca’ya ne oldu? Bu konuda kesin bir bilgiye rastlayamadım. Muhtemelen 2.Dünya Savaşı yıllarında hayatını kaybetmiş olabilir.

11.976 kez okundu