YUKARI ÇIK

Çanakkale Travel
Çanakkale Travel
22 Aralık 2016 tarihinde eklendi

Şehit Öğretmen Kubilay ve Çanakkale

1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın dağılmasından otuz beş gün sonra Menemen’de şeriat düzenini ve halifeliği geri getirmek isteyen tarikat üyesi bir grup dağılmalarını isteyen yedek subay öğretmen Kubilay’ı katletmişlerdi. Bu olayla, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün daha kısa bir süre önce ülkenin anarşiye sürüklendiği yolundaki uyarısının ne kadar haklı bir ön seziş olduğu acı bir şekilde ortaya çıkmıştı.

Menemen olayı, bir grup tarikat mensubu tarafından hazırlanmıştı. Tarikat Şeyhi olan Şeyh Esat, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra her ne kadar İstanbul’da bulunan köşkünde yaşamaya başlamış ise de etkinliğini müritleri aracılığıyla sürdürmeye devam ediyordu. Kendisini “Kutbu’l-akab” yani Kutupların kutbu” ilan etmişti Bu unvan her dönemde dinsel topluluğun maddi ve manevi başkanı olarak tanınan tek bir kişiye veriliyordu. Şeyh Esat’ın en önemli adamı Menemen Askeri Hastanesi emekli imamı Laz İsmail idi. Laz İsmail Şeyh Esat tarafından Manisa bölgesi baş halifesi atandı.

Bu bölgede gizli toplantılar yapan tarikat üyeleri ve Laz İsmail, ekonomik sıkıntı çeken gençler ve kişilerin tarikata girmesini sağladılar. Bu toplantıların birinde Giritli bir göçmen olan Derviş Mehmet kendisini “Mehdi” ilan etti. Mehdinin anlamı Allah tarafından doğru yola erdirilen kişi anlamındadır. Bu sanın Peygambere verildiği kabul edilmekte ve Mehdi’nin kıyamet gününde gökyüzünden inerek Deccal’ı öldürüp bütün insanoğlunu mutluluğa erdirecekti.

Cumhuriyetle birlikte halifelik kaldırılmış, medreseler, tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış, öğretim birleştirilmiş, Medeni Kanun kabul edilmiş ve laik düzen ve dünya görüşü hayata geçirilmişti. 1928 yılında da Anayasa’da değişiklik yapılarak devletin dininin İslam olduğu maddesi Anayasadan çıkarılmış, milletvekillerinin yemin şekli değiştirilmişti. Tüm bunlar eski düzeni savunan ve onun özlemini çekenleri tekrar harekete geçirmişti. Ancak bu çevreler düşüncelerini açıkça söyleyip ortaya çıkmamışlar gizliden gizliye hazırlığa başlamışlar, tarikatlar aracılığıyla da taraftar toplamaya başlamışlardı. 1930 yılı başlarında dünya ekonomik bunalımının etkisiyle de ülkede görülmeye başlayan ekonomik, siyasal ve toplumsal sıkıntılar ortamın hazır olduğu düşüncesini uyandırmıştı. Hele bir de Serbest Cumhuriyet Partisi’nin kurulması bunların çabalarını daha da arttırmalarına uygun ortam sağlamıştı. Sertleşen parti çekişmeleri ve yapılan belediye seçimleri ile devlete ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı olanların Serbest Cumhuriyet Partisi’ne girmelerini ve bu partinin bünyesinde çalışmalarını sürdürmelerine olanak sağlamıştı. Serbest Cumhuriyet Partisi’nin toplantılarında hükümetin yaşanan ekonomik sıkıntıdan dolayı suçlanması şeriat düzenine dönmek arzusunda olanları heveslendirmiş ve bunlar parti toplantılarında dinin elden gittiği, kadınların yüzlerinin açıldığı, zorla şapka giydirildiği gibi eleştirileri dile getirmeye başlamışlardı.

Böyle bir ortamda Mehdi olduğunu öne süren Giritli Derviş Mehmet harekete geçmiş ve güvenlik güçlerinin işe hemen el koyamayacakları 4000-4500 civarında nüfusu bulunan Menemen’i bunun için uygun bulmuştu.

6 Aralık 1930 tarihinde Menemen’de harekete geçmeye karar veren Giritli Mehmet ve arkadaşları Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet ve Mehmet Emin yanlarına silah da alarak Paşaköy’e doğru yola çıkmışlardı. Yanlarına bir de köpek alarak eshab-ı kehf (yedi uyurlar) efsanesine özenmişler hatta köpeğe oradaki gibi Kıtmir adını vermişlerdi.

Yol üzerinde Bozalan’a gelmişler ve burada 15 gün boyunca zikir yapmışlardır. 23 Aralık 1930 tarihinde Menemen’e gelen Giritli Derviş Mehmet ve arkadaşları çarşı içindeki Müftü Camiine giderek sabah namazına gelen 8-10 kişilik grubu ikna etmişler ve kendisini Mehdi olarak tanıtmış, ayrıca yetmişbin kişilik halife ordusunun da sınırda beklediğini söylemişti. Bundan sonra camiden sancak-ı şerifi denilen ve üzerinde ayetler olan yeşil bayrağı alarak öğleye kadar bu bayrak altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylemiştir. Yeşil bayrağı diken Derviş Mehmet etrafında zikre başlamıştır.

Etrafına halk toplanmış, durumu haber alan jandarma bölük komutanı gelmiş ve askeri birlikten yardım istemişti. Alay Komutanı da yedek subay Asteğmen (Mustafa Fehmi) Kubilay’ı olay yerine göndermişti. Olay yerine gelen Kubilay erleri geride bırakarak tek başına Derviş Mehmet ve adamlarının yanına gelmişti ve onlara silahlarını bırakarak teslim olmalarını istemişti. Giritli Derviş Mehmet o sırada silahını ateşleyerek Kubilay’ı yaralamış, Kubilay yere düşmüş sonra kalkarak camiye doğru koşmaya başlamış ancak oraya ulaşınca tekrar düşmüştü. Bunu gören Derviş Mehmet torbasından testere ağızlı bağ bıçağını çıkararak Kubilay’ın başını vücudundan ayırmış ve kesik başını bir iple sancağı üstüne bağlamıştı. Bu sırada silah sesini duyan mahalle bekçisi Hasan ve Şevki Beyler gelmişlerdi. Bekçi Hasan Bey tabanca ile Derviş Mehmet’in adamlarından birini vurmuş ancak hem Hasan Bey hem de Şevki Bey Derviş Mehmet’in adamları tarafından öldürülmüşlerdi.

Alaydan gönderilen makineli tüfek birliği bunlar olup bittikten sonra gelmiş, komutanın “teslim ol” çağrısına ayaklanmacılar “bize kurşun işlemez” diyerek birliğin üzerine yürümeye başlayınca yaylım ateşi açılmış Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet bu ateşle ölmüştü. Yaralanan Emrullah oğlu Mehmet ile Hasan adlı kişi sokak aralarında yakalanmıştı.

Menemen’de olanlar tam anlamıyla laik hukuk düzenine ve Cumhuriyete karşı gerici bir ayaklanma idi. Menemen olayı başta Atatürk olmak üzere TBMM, hükümet, basın ve kamuoyunda büyük bir tepki ile karşılandı. Olayı Edirne’de duyan Atatürk Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı mesajı yayınladı. Atatürk’ün mesajı şöyleydi: Kubilay şehit olurken, gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkış tutarak olayı uygun bulduklarını belli etmeleri, bütün Cumhuriyetçiler ve vatanseverler için utanılacak bir durumdur. Vatanı savunmak için yetiştirilen, her türlü iç politikanın ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde saygıdeğer bir durumda bulunan Türk subayının, gericiler karşısındaki yüksek görevinin vatandaşlarca yalnızca saygı ile karşılandığına şüphe yoktur… Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealci (mefkûreci) öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet, canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.

Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak bu mesajın tüm ordu birliklerine okunmasını emretmişti. Atatürk İstanbul’a döner dönmez Başbakan İsmet İnönü, TBMM Başkanı Kazım Özalp, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile olayı değerlendirmişti.

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya 28 Aralık 1930 tarihinde Menemen’e geldi. Şehit Kubilay’ın kabri başında şu nutku söyledi: Burada şerefleriyle yatan şehitler, cehalet ve taassubun feci kurbanlarıdırlar. Size bunların huzurunda taziyelerimi, teessürlerimi beyan ederim. En çok teessüre şayan olan cihet bu taziye kahramanlarına karşı yapılan feci cinayet muvacehesinde bazı kimselerin lakayt ve hatta tasvipkar bulunmalarıdır. Cehalet ve taassubun önüne geçilmeyecek olursa bir gün vatanın ve cumhuriyetin de cehalet ve taassuba kurban gitmesinden korkulur. Bu şehitlere, inkılâba ve vatana karşı bu cinayeti irtikâp edenler elbette cezasız kalmayacaklardır.”

Menemen Olayı Cumhuriyete karşı planlı bir ayaklanma olarak görülmüştü ve hükümet 31 Aralık 1930 tarihinde Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931 tarihinden itibaren bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmişti. Sıkıyönetim Komutanlığı’na Orgeneral Fahrettin Altay, Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı’na da Tümgeneral Mustafa Muğlalı atanmıştı.

Menemen Olayı TBMM gündemine de getirilmiş, Denizli milletvekili Mazhar Müfit Kansu ve kırk üç arkadaşı Başbakan İsmet İnönü’nün TBMM’ne sözlü izahatta bulunmasını istemişlerdi. Başbakan İsmet İnönü TBMM’nde olayı tüm ayrıntılarıyla anlatmış ve Başbakan şöyle demiştir: Şehit Kubilay ailelerimiz içerisinde, hatıralarımızda, Cumhuriyet için başlı başına hizmet etmiş bir fedakâr olarak yaşayacaktır. Ordunun verdiği bu aziz kurbanın bize ilham ettiği vazifeleri hepimiz dikkatle yerine getirmeliyiz.

İsmet İnönü olayın Serbest Cumhuriyet Partisi’nin örgütlenmesi sırasında son üç ay içersinde planlandığını söylemiş ve arkasından da sıkıyönetim kararı TBMM’nce onaylanmıştı. Mustafa Muğlalı başkanlığındaki mahkemece 5 Ocak 1931 tarihinde başlanan yargılamalarda yüz beş sanık sorgulandı.  Sorgulama sonucunda olayın tüm bölge halkına yönelik olduğu ve tek bir merkezden yönetildiği anlaşıldı. Yargılamada ilginç noktalar şöyleydi: Mürşit ve kutbü’l-aktap Esat Hoca’nın dünya avucunda olduğunu, isterse tufanlar ve fırtınalar yaratıp dünyayı altüst edecek kudrette olduğunu söylemişti…”

“Halkı dine davet etmek için kasabalar, köyler, vilayetler gezilecek ve Mehdi Arabistan’a kadar hatta Çin’e kadar giderek Hazreti İsa ile birleşeceğini ve oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa devletlerini dahi dine davet edeceğini söylüyordu.”

“Manisa, Ankara ve daha sair vilayetler işgal edildikten sonra İstanbul’a giderek halifeliği iade edeceğini ve Menemen’de Saffet Hocayı Manisa’da da diğer bir şeyhi ve böylece her memlekete birer şeyh ikame edileceğini söylemişti. Paşa hazretleri, biz meczup ve teshir edilmiş bir vaziyette idik. Ben üç aydan beri yerde miyim, gökte miyim hiç kendimi bilmiyordu.”

Yapılan yargılamalar sonunda otuz altı sanık hakkında ölüm, kırk bir sanık hakkında çeşitli cezalar verildi. Yaşlı olan Şeyh Esat ile yaşları küçük olan sanıkların cezaları hapse çevrildi. İdam cezaları TBMM’nce onaylandı. Şeyh Esat hapiste öldü. Geriye kalan 28 kişi 3 Şubat 1931 tarihinde Menemen’de asıldı. İdam edilenlerden on dördü Manisalı, onu Menemenli, üçü Bozalanlı ve biri Alaşehirli idi. 28 Şubatta sona eren sıkıyönetim Menemen’de 8 Marta kadar uzatıldı ve bu tarihten sonra kaldırıldı.

Çanakkalelilerin Tepkisi ve Çanakkale’de Kubilay Olayını Anma Toplantıları

Menemen olayı ile ilgili olarak Çanakkale’de de 5 Ocak 1931 günü akşamı tutuklananlar oldu. Olayla ilgili olarak Çanakkale’de Tütün İnhisarı Muhakemat Amiri Tayyar Efendi’nin kayınbiraderi Ali, hamam tellağı Süleyman, Giyicizade Ali ismindeki şahıslar tevkif edildi. Kubilay Olayının Çanakkale’de duyulması halk üzerinde büyük bir infial ve merak uyandırdı. Çanakkale’de Türk Ocağı önderliğinde bir protesto mitingi yapıldı ve mitingde cumhuriyete bağlılık yemini edildi. 1931 yılında Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü Kubilay’ı anma toplantısı tertip etti ve Milli Eğitim Müdürü Kubilay’ın hayatı ve cumhuriyetin Türkiye’ye ve Çanakkale’ye kazandırdıklarını anlatan bir konuşma yaptı. Toplantıya Vali, belediye başkanı ve okullar komutanı da katıldı.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi Çanakkale’de de her yıl 23 Aralık tarihinde Kubilay’ı anma törenleri yapılmaktadır. Çanakkale’de Halkevi kurulduktan sonra bu törenlere daha da önem verildi. 1933 ve 1934 yılında Halkevi, Kubilay’ı anma törenini 23 Aralık akşamı gerçekleştirdi. Halkevi başta vali olmak üzere, belediye başkanı, askeri okullar komutanı, öğretmenler, subaylar, memurlar, öğrenciler ve halkı törene davet etmişti. Anma töreni Halkevi Salonunda yapılmış ve Halkevi başkanı Halil Bey bir konuşma yapmış, daha sonra bayan öğretmenler eğitim ve Kubilay’ı anlatan konuşmalar gerçekleştirmişlerdi.

Çanakkaleliler o ana kadar Kubilay Olayını Cumhuriyet döneminin ilk ve son irtica hareketi olarak değerlendiriyorlardı: Ve Öğretmen Kubilay’ın arkadaşlarının devrimleri benimseyen gençler olarak bu olaydan büyük bir nefret duydukları belirtilmiş ve irticanın aslında Osmanlı Devleti ile çöktüğü belirtilmişti. Bugün, tüm Türk gençliğinin ve Çanakkalelilerin inandıkları tek prensip “cumhuriyet prensibi” idi. Çanakkalelilere göre ölen Kubilay irticanın son kurbanı olacaktır. Onun temiz kanını, onun vakarlı tertemiz yüzüne bakarak her yıl törenler düzenlenerek, selamlanacaktı. O nedenle Kubilay, ölmedi, ölemez çünkü o en büyüğümüzün gençliğe emanet ettiği büyük Türk Cumhuriyetinin gayesini benimsemişti…

Çanakkale’de Atatürk döneminde her yıl Kubilay’ı anma törenleri gerçekleştirildi ve Çanakkale Kubilay’ı ve Cumhuriyetin amacını hiç unutmadı. Ne mutlu Ona ki, her yıl onu anlayan, onun gayesinde yürüyen binlerce Türk genci isteyerek ve bilerek Kubilay’ın ölüm yıl dönümlerini anmaktadır.

5.943 kez okundu
Yazarın Diğer Yazıları
Milli Birlik ve Beraberlik Günü 18 Şubat 2023
Feyzi Efendi İdam Cezasını Haketti mi? 29 Aralık 2022
Hiçbir Millet, Bir Devlet Adamını Atatürk Kadar Sevmedi 09 Kasım 2022
Çanakkaleli Kadınların Şevkat Eli: “Çanakkale Yardımsevenler Cemiyeti” 03 Ekim 2022
Ege’deki Adaları Nasıl Kaybettik? 19 Eylül 2022
Zafer Günü Münasebetiyle “Durma Yürü, Haydi İleri” 30 Ağustos 2022
Çanakkale Topraklarından Bir Nejat Uygur Geçmişti 25 Ağustos 2022
Atatürk’ün Çanakkaleli Kızı: “Berta Bensussen” 24 Temmuz 2022
Çanakkaleli Bir Münevver Mehmet Ali Tevfik Bey’in Ölümü 13 Temmuz 2022
Marshall Yardımı ve Karabiga’ya Getirilen İlk Harman Makinesi 04 Temmuz 2022
2. Dünya Savaşı Yıllarında Çanakkale’de Üretimin Teşvik Edilmesi 09 Haziran 2022
2. Dünya Savaşı Yıllarında Çanakkale’de Yemek Fiyatları 08 Mayıs 2022
Kumkale Ovasını Islah Edelim, Ama Sonra Ne Yapalım? 24 Mart 2022
İster İnan İster İnanma: Çanakkaleli Bir İllüzyonist “Avni Raca” 20 Şubat 2022
Çanakkale’de Cumhuriyet Kültürünün Müzik Alanında Yansımaları 12 Şubat 2022
Karakoca Köyünün Fahri Hemşehrileri Dr. Muzaffer ve Dr. Bedia Topuz 12 Ocak 2022
1930’lu Yıllarda Biga-Çanakkale Arasında Kamyonla Seyahat Etmek 28 Aralık 2021
1930 Yılında Biga’da Yaşanan Deprem... 15 Aralık 2021
Cesaret Timsali Kayserili Ahmet Paşa 20 Kasım 2021
Çanakkale Memleket Hastanesi Yapılırken Kimler Yargılandı 09 Ekim 2021